Hukuk |
Ana
sayfa |
Yenilikler |
Hukuk
programları |
İçtihatlar |
Hukuk
sembolleri |
Hukuki veritabanları
|
Linkler |
|
|
|
|
YARGITAY HUKUK DAİRELERİ İÇTİHATLARI |
|
|
|
|
|
Bulunan içtihat: 585 adet |
15.HD.
E: 2004/4511 K: 2005/1092
28.2.2005
- APARTMAN YÖNETİMİNİN TARAF EHLİYETİ
- KAT MÜLKİYETİNE TABİ TAŞINMAZ
- Yazılı Eser Sözleşmesi Varsa Yükleniciye Karşı Sözleşmeye Dayanarak Dava Açılabileceği
818/m.355,358,1086/m.73
ÖZET:T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4511 K. 2005/1092 T. 28.2.2005
APARTMAN YÖNETİMİNİN TARAF EHLİYETİ ( Yöneticilerin Taraf Olduğu Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü - Yazılı Sözleşmeye Dayanarak Yöneticilerin Dava Açabileceği/Yazılı Eser Sözleşmesi Yoksa Apartman Yönetiminin Kat Maliklerinin Kişisel Hakları İçin Dava Açamayacağı )
KAT MÜLKİYETİNE TABİ TAŞINMAZ ( Apartman Yönetiminin Kat Maliklerini Temsilen Açtığı Davada Taraf Ehliyeti - Yazılı Eser Sözleşmesi Varsa Yükleniciye Karşı Sözleşmeye Dayanarak Dava Açılabileceği )
SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Mahkemece Taraflar Duruşmaya Davet Edilip Dinlenmeden Dosya Üzerinden Hüküm Kurulamaması - Apartman Yönetiminin Kat Malikleri Kurulu Kararı Uyarınca Yaptığı Eser Sözleşmesine Dayalı Açtığı Davada Taraf Ehliyeti )
TARAF EHLİYETİ ( Apartman Yönetiminin Kat Malikleri Kurulu Kararı Uyarınca Yaptığı Eser Sözleşmesine Aykırı Davranan Yükleniciye Karşı Dava Açması )
HUSUMET ( Apartman Yönetiminin Kat Malikleri Kurulu Kararı Uyarınca Yaptığı Eser Sözleşmesine Aykırı Davranan Yükleniciye Karşı Dava Açması )
818/m.355,358
1086/m.73
ÖZET : HUMK.nun 73. maddesine göre hakim, usulen tarafları duruşmaya davet etmeden hükmünü veremez. Bu madde hükmüne aykırı olarak taraflar duruşmaya davet edilmeden evrak üzerinde yapılan inceleme ile davanın reddi doğru olmamıştır. Davalılar ile davacı apartman yönetimi arasında yazılı eser sözleşmesi varsa davacı yönetimin bu sözleşmeye dayalı olarak dava açabileceği kabul edilmeli, yazılı sözleşme yoksa yönetici, diğer maliklerin kişisel hakları için dava açamayacağından davayı açan avukata diğer maliklerden alınma vekaletnameleri ibraz etmesi için süre verilmeli, bu şekilde işin esası incelenerek, vekalet verenler ile sınırlı olarak sonuca gidilmelidir. Tüm bu yönler gözetilmeden Kat Mülkiyeti Kanununa göre kat malikleri kurulunun taraf ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın reddedilmesi doğru olmamıştır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : HUMK.nun 73. maddesine göre hakim, usulen tarafları duruşmaya davet etmeden hükmünü veremez. Bu madde hükmüne aykırı olarak taraflar duruşmaya davet edilmeden evrak üzerinde yapılan inceleme ile davanın reddi doğru olmamıştır. Dava, kat malikleri adına yöneticinin vekalet verdiği avukat tarafından açılmıştır. Öncelikle dava konusu taşınmaza ait tapu kayıtları ve kat malikleri kurulu kararları ile varsa sözleşmelerin dosyaya ibrazı sağlanmalı, tarafların ana taşınmazda kat maliki olup olmadıkları ve sıfatları açığa kavuşturulmalı, davalılar ile davacı apartman yönetimi arasında yazılı eser sözleşmesi varsa davacı yönetimin bu sözleşmeye dayalı olarak dava açabileceği kabul edilmeli, yazılı sözleşme yoksa yönetici diğer maliklerin kişisel hakları için dava açamayacağından davayı açan avukata diğer maliklerden alınma vekaletnameleri ibraz etmesi için süre verilmeli, bu şekilde işin esası incelenerek, vekalet verenler ile sınırlı olarak sonuca gidilmelidir. Tüm bu yönler gözetilmeden Kat Mülkiyeti Kanununa göre kat malikleri kurulunun taraf ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın reddedilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 28.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(Not: İçtihat, Kazancı İçtihat Bankasından alınmıştır.)
(DERLEME) |
|
11.HD.
E: 2005/4397 K: 2006/4251
18.4.2006
- ULUSLARARASI TESCİL
- TESCİL BAŞVURUSU
- AVUKATIN TASDİK ETTİĞİ EVRAKIN DELİL DEĞERİ
- MARKA HÜKÜMSÜZLÜĞÜ - YİBK KARARININ İPTALİ
Paris Sözleşmesinin 1.mükerrer 6.mad
ÖZET: T.C.
YARGITAY
ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ
ESAS KARAR
2005/4397 2006/4251
YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ :Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk mahkemesi
GÜNÜ :15.02.2005
SAYISI :2004/447-2005/82
DAVACI :Phat Fashions LLC Vekili Av.Ahmet BAŞALAN
DAVALILAR : 1 Neta Tekstil Turizm ve tic.ltd.Şti vekili
Av.M.Aysan AKERSİN
2 TPE Başkanlığı Vekili Av.Tarık MUTLUOĞLU
Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15.02.2005 tarih ve 2004/447-2005/82 sayılı kararın yargıtayca incelenmesine davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: davacı vekili, müvekkilinin ABD ve dünyanın birçok ülkesinde 18,25,44 ve 45.sınıflarında (P HAT FARM Şekil ) ibareli markasının müvekkili adına tescilli olduğunun, davalı Neta Ltd.Ştinin bu markanın bire bir aynısını tescil ettirmek amacıyla diğer davalı TPE,ne başvurduğunu, müvekkilinin itirazının en son davalı TPE nün YİDK nca reddedildiğini markanın tanınmış marka olduğunu, Paris Sözleşmesinin 1.mükerrer 6.maddesi uyarınca tanınmış markaların tescil edilemeyeceğini ve mevcut durumun iltibas ve haksız rekabete yol açacağını ileri sürerek, YİDK kararının iptaline, davalı şirketin başvurusunun reddine, eğer tescile karar verilmiş ise, tescilin iptali ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan TPE vekili, davacı markasının dünyanın çeşitli ülkelerinde tescilli olmasının tanınmışlığının karinesi olamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili müvekkilinin markasının TPE nezdinde tescilli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, Savunma, Toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, davacının markası Türkiyede tescilli değil ise de; davanın 556 sayılı KHK nin 7/1_ı 8/3 TTK nun 56 ve 57.maddeleri hükümlerine dayandığı ve davacı markasının ilgili sektörde 556 sayılı KHKnın 7/1_ı maddesi anlamında tanınmış marka olduğunu, PHAT ibaresinin davacının ünvanın esaslı unsuru olduğunu, Paris sözleşmesinin 8 maddesine göre ticaret ünvanının korunduğu, 556 sayılı KHKnın 8/5 maddesi ve TTKnun 56,57/5 Maddeleri uyarınca aynı alanda faaliyette bulunan davacı şirketin izni alınmadan bu ünvanın davalı şirketce marka olarak kullanılmasının olanaklı olmadığı gerekçeleriyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı ayrı ayrı davalı vekilleri temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ayrı ayrı davalı vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, ayrı ayrı davalı vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan ayrı ayrı alınmasına, 18.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Yurdaer ÖZDİLEK Y.DERME M.KILIÇ H.G.VURUALOĞLU H.COŞKUN
Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
Esas No : 2004/447
Karar No : 2005/82
Hakim : Serdar ARIKAN 25465
Katip : Gizem ÖZER 9782
Davacı : PHAT Fashions LLC.
Vekili : Av.Ahmet BAŞALAN, Ortaklar Cad.Güneş Apt.12/7
Mecidiyeköy/İSTANBUL
Davalılar: NETA Tekstil Turizm ve Ticaret ltd.Şirketi
Vekili : Av.M.Aysan AKERSİN, 9.Kısım B/5 Blok Daire 17
Ataköy/İSTANBUL
2-Türk Patent Enstitüsü
Av.Tarık MUTLUOĞLU, Hipodrum Cad.NO:15
Yenimahalle/ANKARA
Dava : YİDK.Kararının iptali ve Marka Hükümsüzlüğü
Dava Tarihi : 03.05.2002
Karar Tarihi: 15.02.2005
Yukarıda açık kimliği yazılı bulunan davacı vekilinin mahkememizce açmış bulunduğu davanın yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı PHAT Fashions LLC.vekili Avukat Ahmet BAŞALAN,müvekkil Şirketin tekstil alanında uzun yıllardır faaliyette bulunan ve Dünya çapında haklı bir üne kavuşmuş kuruluş olduğunun, bu bağlamda P PHAT FARM Şekil ile PHAT FARM markalarının tekstil ürünleriyle ilgili olarak menşe ülke Amerika Birleşik Devletleride 07.12.1993/1809325 ve 26.12.2000/24154555 numaralar ile davacı adına tescilli bulunduğunu, aynı zamanda bu markaların değişik yabancı ülkelerde ayrıca tescillerinin sağlanıp tanınmış markalar haline getirildiğini, yeni markaların esaslı unsuru olan PHAT ibaresinin davacı şirketin ticaret ünvanının esaslı unsurunu teşkil ettiğini, bilindiği gibi ticaret ünvanlarının ulusal tescillerine gerek olmadan Paris sözleşmesinin 8.maddesi gereğince korunduklarını, buna karşın davalılardan NETA
..ltd.şirketinin 2000/6413 kod nolu dosya üzerinden P HAT FARM Şekil ibareli markanın tescili için diğer davalı TPEye başvuru yaptığını, başvurunun ilanını takiben davacı tarafından yapılan benzerlik, iltibas, tanınmışlık,haksız rekabet nedenlerine dayalı itirazların reddedildiğini, oysa davalı şirketin aslında kötü niyetli olup, gerek müvekkiline gerekse dava dışı bazı şirketlere ait tanınmış yirketlerin ulusal tescillerini kendi adına yaptırmayı alışkanlık haline getirdiğini, somut olaydada davacıya ait dünya çapında tanınmış PHAT ve P HAT FARM ibarelerini içeren markanın davalı adına tescilinin doğru olmadığını bilerek, 556 sayılı KHK.nın 7/1-i,8/1 b 8/3,8/4 2.cümlesi ile 6762 sayılı TTK.nun 56 ve 57.maddeleri gereğince TPE.,YİDK.nın 14.02.2006 tarih ve M-315 sayılı kararını iptaline, dava konusu markanın tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalıdan Türk Patent Enstitüsü vekili Avukat Tarık MUTLUOĞLU, açılan davanın yerinde olmadığını YİDK.kararının doğru olduğunu söylemiş, diğer davalı NETA tekstil Turizm ve Ticaret LTD.şirketi vekili Avukat M.Aysan AKERSİN ise,davacı şirketin yabancı uyruklu olup öncelikle eldeki davayı açabilmesi için HUMK.nun 97.maddesi delaletiyle 96.maddesi gereğince teminat yatırması, delil olarak sunduğu yabancı dilde yazılı bulunan belgelerin Türkçe tercümesinin noter onaylı olarak yapılması gerektiğini, esasa ilişkin olarakta, markalar arasında benzerlik ve iltibasın bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış marka kriterlerini karşıladığın, bu nedenle de tanınmış marka olarak kabul edilemeyeceklerini kaldı ki, davacı markalarının
Menşe ülkede tescillerini takiben 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde Ulusal tescillerinin sağlanması için TPEye başvurulmadığını, böylece bir rüçhan hakkından söz etmenin de olanaklı olmadığını söyleyerek davanın reddini istemiştir.
Mahkememizce taraflarca gösterilen tüm deliller ilgili yerlerden getirtilmiş, gelen belgelerin tetkikinden, iptali talep edilen YİDK, kararının davacı tarafa 5.3.2002 tarihinde tebliğe çıkartıldığı, eldeki davanın da süresinde 3.5.2002 gününde açıldığı anlaşılmış, işin esasına girilmiştir
HUMK.nun 96 ve 97. maddelerinde Türkiyede ikametgahları bulunmayan davacı veya müdahillerin uygun bir teminat yatıracakları vurgulanmış, 187/1-1 maddesinde ise, bunun ilk itiraz olarak davalı tarafından ileri sürülmesi gerektiği beyan edilmiştir. Yine Türkiyenin imzalayıp üyelik sıfatını aldığı Paris Sözleşmesinin 3 ve 4.maddelerinde, üye ülkelere, kendi vatandaşlarına veya herhangi bir diğer üye ülkenin vatandaşına en üst seviyede sağladığı hakların tamamını, tüm üye devlet vatandaşlarına da sağlamak mükellefiyeti yüklenmiştir. Nihayet 556 sayılı KHK.nın 4.maddesinde, Paris Sözleşmesinin sağladığı bu olanağın öncelikle uygulanması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Eldeki davada ise, dava dilekçesinin davalı Şirkete tebliğini takiben, istemi üzerine kendisine duruşma gününe kadar cevap vermesi olanağı tanınmış, ancak adı geçen 18.9.2002 tarihli cevap dilekçesinde teminat yatırılması itirazında bulunmamıştır. Bir an için 2675 sayılı MÖHÜKün 32.maddesi gereğince teminat yatırılması itirazını her zaman yapabileceği düşünülse bile, Paris Sözleşmesinin anılan hükümleri gereğince zaten böyle bir teminat istemek mümkün değildir.
Öte yandan davacı tarafın yabancı dilde yazılı bulunan delillerinin noter tasdikli tercümelerinin sunulması şeklinde bir zorunluluk yoktur. Tercümeden amaç mahkememizce denetime ve hüküm kurmaya yeterli, anlaşılabilir, güvenilir bir tercümenin yapılmasını sağlamaktır. Davacı tarafından sunulan belgelerden de bu amacın elde edildiği mahkeme hakimi tarafından bizzat belirlenip, taraf incelemelerine sunulmuştur. Davalı vekilinin somut yanlışları göstermeden, itiraz ettikleri tercüme hatalarını belirtmeden, anılan tercümelere salt noter tasdikli değildir şeklindeki karşı koyması mahkememizce davanın uzatılması amacına yönelik olarak algılanmış, davalı tarafın belirtilen tüm usul itirazlarının reddine karar verilmiştir. 556 sayılı KHKnın YİDK, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 7/1-b maddesinde; Aynı türde veya aynı türdeki mal ve hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş........ bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil edilemez denilip, 8/1-b maddesinde; Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş
. bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş
.. markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise
.. halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bur karıştırılma ihtimali tescil edilmiş
. marka ile ilişkili olduğunu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilmez ifadelerine yer verilmiştir. Yine KHK.nın 8/3 ve 8/5 maddelerinde özetle, tescilli veya tescilsiz bir sınai hak sahibinin maliki olduğu işaretin bir başkası adına tesciline mani olabileceği belirtilip, nihayet 8/4- ikinci cümlesinde Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın itibarına zarar verebileceği tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir. olguları vurgulanmıştır.
KHK.nın 7/1-b maddesindeki aynı ifadesinden birebir aynılık, ayırt edilemeyecek kadar aynı ifadesinden ise, ayırt edilemeyecek kadar benzerlik anlamlarını çıkartmak, bu nedenle de ayrıca markalar arasında bir iltibas tehlikesinin olup olmadığı konusu üzerinde durmaya gerek olmadığı anlaşılmalıdır. Nitekim 5194 sayılı yasayla açıklanan olgu düzeltilmiş ve ayırt edilemeyecek kadar aynı ifadesindeki aynı sözcüğü benzer olarak değiştirilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacıya ait markalar P PHAT FARM Şekil ve PHAT FARM, uyuşmazlık konusu marka ise P PHAT FARM Şekil sözcük ve şekil komposizyonlarından ibarettir. Taraf markalarında yer alan P PHAT FARM ibareleri fond itibarıyla birbirlerinden farklı büyüklükte yazılmışlar ise de, birbirlerinin birebir aynısı olan kelimelerdir. Aynı şekilde davacı markalarındaki şekil dahi davalının tescilini istediği markada aynı şekilde düşü
nülmüş, sadece büyüklük açısından farklılık yaratmaya çalışılmıştır. Şu halde her iki markanın gerek sözcük, gerek şekil ve gerekse bütünsel anlamdaki genel görünüm itibariyle birbirlerinin ayırt edilmeyecek kadar benzeri oldukları ortadadır. Bir başka anlatımla davalı markasının 556 sayılı KHKnın 7/1-b maddesi gereğince tescili olanaklı değildir. Böyle bir durumda yukarıda vurgulandığı gibi ayrıca KHKnın 8/1-b maddesi anlamında iltibas ve iltibas tehlikesi olguları üzerinde durmaya gerek yoktur. Ne var ki, davacı markaları Türkiyede tescilli markalar değildir. Böyle olunca da gerek anılan maddenin , gerekse maddenin, gerekse KHKnın 8/1-b ve 8/4 ikinci cümle maddelerinin olaya uygulanmaları mümkün görülmemiştir.
Ancak davacı taraf gerek tescil aşamasındaki itiraz dilekçesinde, gerekse dava dilekçesinde KHKnın 7/1-i maddesi ile 8/3 ve 6762 sayılı TTKnın 56 ve 57 maddelerine dayanmıştır. Bilindiği gibi KHKnın 7/1-i maddesindeki tanınmış markalar mutlak tescil engeli olarak düşünülmüş, 8/3 ve bunun muadili olan 8/5 maddelerinde de, tescilli veya tescilsiz sınai hak sahiplerinin, haklarına konu işaretlerin aynısının veya benzerlerinin üçüncü kişiler tarafından marka olarak tesciline engel olabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Şu halde eldeki davada, öncelikle davacı markalarının KHKnın 7/1-i maddesi anlamında tanınmış marka olup olmadıkların, tanınmış değillerse bu defa KHKnın 8/3 maddesi anlamında davacı yanın bir sınai hakka sahip bulunup bulanmadığının tespiti gerekmektedir.
556 sayılı KHKnın 7/1-i maddesinde, Sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalar tescil edilemez. denilmektedir. Öte yandan Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde, KHKnın 7/1-i maddesi anlamında tanınmış markadan ne anlamak gerektiği konusunda açık bir hüküm yoktur. 556 sayılı KHKki madde metninden anlaşıldığı kadarıyla, ulusal tescil şartı aranmamaktadır. Şu halde anılan madde anlamındaki tanınmışlık kavramının açılımını Paris ve TRİPs sözleşmeleri, Yargıtay kararları, WIPO ilke kararları ve doktrinde belirtilen esaslar çerçevesinde irdelemek gerekir.
KHKnın yollama yaptığı Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre, bu sözleşmenin sağladığı olanaklardan yararlanacak bir kişiye ait olduğu herkes tarafından bilinen bir markanın, karışıklığa sebebiyet verebilecek şekilde aynı veya benzeri ürünlerde kullanılması engellenmek istenmektedir. Sözleşmenin anılan hükmüne göre tanınmışlıktan söz edebilmek için, markanın ürün yani ticaret markası olması, herkes tarafından bilinmesi, aynı veya benzer ürünlerde kullanılması ve böyle bir kullanımın karışıklığa sebebiyet verebilecek nitelikte olması gerekir. Şu halde Paris Sözleşmesine göre sadece ticaret markaları, tescilli olup olmadıklarına, ülkede kullanılıp kullanılmadıklarına bakılmaksızın, korunmanın talep edildiği ülkede herkes tarafından niceliksel olarak biliniyorsa, niteliksel yönü dikkate alınmaksızın (tanınmışlığın ekonomik değeri, markanın itibarı, gücü v.s.) tanınmış marka olarak korunabilirler. Bu esaslar daha sonra TRIPs sözleşmesinin 16/2 ve 3 maddeleri ile kısmen genişletilmiş, WIPO ilke kararlarıyla da maddede geçen terimler somutlaştırılmıştır. Bu bağlamda TRIPs 16/2 maddede, herkes kelimesinin sınırı ilgili sektör olarak belirtilip, bilinme olgusu ise markanın tanıtımı ve promosyonu sonucunda ulaştığı tanınmışlık derecesi olarak tanımlanmıştır. 16/3 maddede de, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinin uygulama alanı genişletilmiş, farklı mal ve hizmetler yönünden de tanınmış markalarının korunması sağlanmıştır. Ancak farklı mal ve hizmetler yönünden sağlanan böyle bir koruma için , uyuşmazlık konusu marka kullanımının tanınmış marka sahibi ile arasında bir ilişki olduğu izlenimi vermesi ile bu kullanım nedeniyle marka sahibinin menfaatlerinin zarar görmesi gerekir. Bunlardan ayrı olarak WIPO nezdinden oluşturulan uzmanlar komitesi tanınmış markalarla ilgili bir kısım kriterler belirlemiş, buna göre de tanınmışlığın tespitine, markanın kullanım süresi kapsamı ve coğrafik alanının genişliği, reklam, promosyon, fuarlara katılım ve fuarlar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu v.s. olguların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Şu halde anılan açıklamaları soyut bir şekilde ifade eden ve içeren 556 sayılı KHKnın 7/1-i maddesi anlamında bir tanınmış markadan söz edilebilmesi için, bir hizmet veya ticaret markasının toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması, yani marka telaffuz edildiğinde ilgili sektördekilerin refleks halinde, hiç düşünmeden ve birinin hatırlatma yapmasına ihtiyaç duymadan hatırlamaları, bu tanınmışlığın Korunmanın talep edildiği ülkede gerçekleşmesi gerekip, markanın ülkede kullanılmaması ve TPEde tescilli olup olmaması önemli değildir. Buradaki ilgili sektör ise, markanın kullanıldığı ürün veya hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı ürün veya hizmetlerin dağıtım kanallarında yer alan görevli kişilerdir. Bunların haricinde markanın ayrıca niteliksel olarak da tanınmış olmasına gerek yoktur. Kısaca niceliksel tanınma yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalardan somut uyuşmazlığa dönersek, davacıya ait marka P PHAT FARM Şekil davalı marka ise aynı şekilde P PHAT FARM Şekil dir. Her iki marka da yukarıda açıklandığı gibi birbirlerinin ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan markalardır.
Doya içinde yer alan tescil belgeleri, broşürler, tanıtım belgeleri, reklam harcamaları ve davacı tarafından sunulan tüm delillerden, davacıya ait P PHAT FARM Şekil markasının özellikle ilgili sektör bazında KHK.nın 7/1-i maddesi anlamında tanınmış bir marka olduğu anlaşılmaktadır. Bu marka gerek dilekçe ekinde sunulan tescil belgelerine göre toplam 30 yabancı ülkede ve gerekse OHİMde topluluk markası olarak tescil ettirilmiştir. Yine davacı vekili tarafından dosyaya sunulan tercümeli tescil belgelerinden, P PHAT FARM Şekil ibaresinin davalı markayla aynı şekilde 25. ve ilave diğer sınıflarda yer alan ürünler için Nice Anlaşmasına göre hazırlanmış mal ve hizmetlerin sınıflarını gösterir listeyi geniş ölçüde kapsayacak bir yelpazede tescilli bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı firmanın bu markanın tanıtımı ile ilgili olarak hazırlattığı internet sitesi, markayı taşıyan ürün ve hizmetlerin tanıtımı için bizzat düzenlenen veya iştirak edilen fuarlar markanın kazandığı ödüller, markayla ve markanın kullanıldığı ürün ve hizmetlerle ilgili basın ve yayın organlarında çıkan haberler dikkate alındığında ulaşılan sonucun aynı olacağı, davacı markasının tanınmış olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Şu halde davacı markasının 556 sayılı 7/1-i anlamında tanınmış marka olduğu, aynı ve benzer mal veya hizmetler yönünden yapılacak tescile de engel olabileceği sonucuna ulaşmak mümkün olup, açıklanan nedenlerle davacının YİDK. kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerinin kabulüne karar verilmiştir. Nitekim dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporlarında da benzer gerekçelerle aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bunlardan ayrı olarak PHAT ibaresi davacı Şirketin ticaret unvanının esaslı unsurudur. Paris Sözleşmesinin 8, 556 sayılı KHK.nın 8/5 ve 6762 sayılı TTK.nun 56 ve 57/5 maddeleri gereğince, aynı alanda, yani tekstil alanında faaliyette bulunan davacı Şirketin iznini almadan, anılan ibarenin davalı tarafından kullanılması zaten olanaklı değildir. Çünkü ticaret unvanları ulusal tescil şartı aranmaksızın Paris Sözleşmesinin 8.maddesi gereğince korunmakta olup, bu ibarenin izin alınmaksızın davalı tarafından kullanılması, anılan ibareyle ilgili olarak davacı tarafından yapılan tanıtım ve reklam harcamalarının haksız istimali olup, ibarenin ulaştığı ün ve güvenden sebepsiz yararlanmadır. Ne var ki, bir önceki paragrafta ulaşılan sonuç nedeniyle, KHKnın 7/1-i maddesi gereğince davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden, bu olgu üzerinde daha fazla durulmamıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerden ve tüm dosya kapsamından:
Açılan davanın kabulüne;
TPE, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun 14.2.2002 tarih ve M-315 sayılı kararının iptaline
Davalı NETA Tekstil Turizm ve Ticaret Ltd. Şirketi adına tescilli 11.4.2000 tarih ve 6413 kod nolu markanın hükümsüzlüğüne
Harçlar Yasasına göre hesaplanan 11.200.000.-Tl. maktu karar harcından peşin alınan 4.960.000.-Tlnin mahsubu ile bakiye 6.240.000.-Tlnin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline
Avukatlık ücret tarifesine göre hesaplanan 1.100.000.000.Tl. maktu vekillik ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp, davacıya ödenmesine
Davacı tarafından yapılıp aşağıda dökümü yapılan toplam 121.080.000.Tl. yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya ödenmesine, davalıların yaptıkları masrafların üzerlerinde bırakılmalarına dair karar taraf vekillerinin huzurlarında temyiz yolu açık olmak üzere açıkça okunup anlatıldı. 15.2.2005
(DERLEME) |
|
13.HD.
E: 2005/4999 K: 2005/10171
15.6.2005
- SÖZLEŞMENİN ASKIYA ALINMA İŞLEMİNİN İPTALİ
- GENEL VE ÖZEL YETKİLİ MAHKEME
- ECZANE
1086/m.9,10
ÖZET:T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4999
K. 2005/10171
T. 15.6.2005
SÖZLEŞMEDEN KAYNAKLANAN DAVA ( Sözleşmenin Askıya Alınma İşleminin İptali - Davacının Seçimine Göre Hem Genel Ve Hem De Özel Yetkili Mahkemede Dava Açılabileceği )
SÖZLEŞMENİN ASKIYA ALINMA İŞLEMİNİN İPTALİ ( Davacının Seçimine Göre Hem Genel Ve Hem De Özel Yetkili Mahkemede Dava Açılabileceği )
YETKİ SÖZLEŞMESİ ( Sözleşmeden Kaynaklı Dava - Sözleşmede Yetkili Mahkemenin Belirlenmiş Olması HUMK.nun 9. Maddesi Uyarınca Genel Yetkili Olan Ve 10. Maddedeki Kural Gereğince Özel Yetkili Bulunan Mahkemelerin Yetkilerini Kaldırmadığı )
GENEL VE ÖZEL YETKİLİ MAHKEME ( Sözleşmeden Kaynaklı Dava - Sözleşmede Yetkili Mahkemenin Belirlenmiş Olması Genel Yetkili Olan Ve 10. Maddedeki Kural Gereğince Özel Yetkili Bulunan Mahkemelerin Yetkilerini Kaldırmadığı )
1086/m.9,10
ÖZET : Dava, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin davalı tarafından askıya alınma işleminin iptali isteğine ilişkin olup uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Tarafların sözleşmede yetkili mahkemeyi kararlaştırmış olmaları, HUMK.nun 9. maddesi uyarınca genel yetkili olan ve 10. maddedeki kural gereğince özel yetkili bulunan mahkemelerin yetkilerini kaldırmaz. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı kurumun Adana Bölge Müdürlüğü tarafından gönderilen 24.12.2004 tarihli yazıyla sözleşmenin yedi yıl süreyle fesh edildiğinin bildirildiğini, gerekçe olarak sağlık kurulu raporunun sahte olarak düzenlendiğinin gösterildiğini, sahtelik iddiasının sadece iddiadan ibaret olduğunu ileri sürerek davalı idarenin haksız fesih işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğunu beyanla yetki itirazında bulunmuş, esas yönden de davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mahkemenin yetkisizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dava dosyasının yetkili ve görevli Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin davalı tarafından askıya alınma işleminin iptali isteğine ilişkin olup uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar HUMK daki genel kurala göre davanın davalının ikametgahı mahkemesinde açılacağı kabul edilmiş ise de, HUMK nun 10.maddesi hükmü uyarınca aynı zamanda sözleşmenin icra olunacağı yer mahkemesinde de açılabileceği kabul edilmiştir. Tarafların sözleşmede yetkili mahkemeyi kararlaştırmış olmaları, HUMK.nun 9. maddesi uyarınca genel yetkili olan ve 10. maddedeki kural gereğince özel yetkili bulunan mahkemelerin yetkilerini kaldırmaz. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. Taraflar arasındaki sözleşme Kahramanmaraşda kurulmuş olup sözleşmenin ifa yeride Kahramanmaraşdır. Böylece sözleşmenin icra edileceği yer mahkemesi bulunan Kahramanmaraş Asliye Hukuk Mahkemesinin de davaya bakmaya yetkili olduğunun kabulü zorunludur.
Bu durumda mahkemece yetki itirazının reddi ile işin esası incelenmeli ve ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin kanuna aykırı biçimde dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar vermiş olması bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.06.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
17.HD.
E: 2005/6723 K: 2005/5274
16.5.2005
- DAVANIN KONUSUZ KALMASI
- YARGILAMA GİDERLERİ VE VEKALET ÜCRETİ
HUMK
ÖZET:Özü : DAVANIN KONUSUZ KALMASI HALİNDE MAHKEMENİN YARGILAMAYA DEVAM EDİP, TARAFLARIN DAVADA HAKSIZLIK ORANLARINI BELİRLEYEREK BUNA GÖRE HARCA, YARGILAMA GİDERLERİNE VE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMETMESİ GEREKİR.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalılardan E.'ün sevk ve idaresindeki 67 ... 813 plakalı aracıyla müvekkiline ait diğer davalı N.'ın sevk ve idaresindeki 67 ... 969 plakalı ambulansın karıştığı trafik kazasından davalı E. %40, ambulans sürücüsü N.'ın %60 kusurlu bulunduğunu belirterek 4.028.000.000.TL idare zararının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan kusur oranlarına göre müştereken ve müteselsilen tahsili talep etmiş, yargılama sırasında aracın davalılar tarafından temir edildiğini, tazminat talebi konusuz kaldığından bunu takip etmediklerini müracaata bırakılmak suretiyle vazgeçtikleri ancak davanın açılmasına sebep olan davalılardan tesbit gideri yargılama masrafları ve vekalet ücretinin tahsilini imzası ile beyan etmiştir.
Davalı N. yargılama sırasında, hasarlı ambulansı yaptırdıklarını bu nedenle davanın reddini savunmuştur.
Davalı E. tebligata rağmen savunma yapmamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre tazminat talebi konusuz kaldığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dosya içerisinde bulunan Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemet Genel Müdürlüğünün 8.10.2004 tarihli yazılarında; "Asıl alacak bakımından konusu kalmayan davanın müracaata bırakılmak suretiyle vazgeçilmesine ancak davalı davanın açılmasına sebebiyet vermiş, hasar dava açıldıktan sonra giderilmiş olduğundan tesbit masrafları, yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden davanın takibi uygun görüldüğü" belirtilmiştir.
Somut olayda zarar yargılama esnasında davalılar tarafından karşılandığı için davanın konusuz kaldığı tarafların ve mahkemenin kabulünde olduğu gibi yazı içeriğinden de davacı idarenin davadan feragat etmediği anlaşılmaktadır. Usul hükümleri uyarınca, davanın konusuz kalması halinde yapılacak iş yargılamaya devam edilerek tarafların davada haksızlık oranları saptanıp ona göre harca yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Bu durumda davalılar dava konsu zararın tamamını yargılama esnasında karşıladığına göre harç, tesbit gideri yargılama masrafları ve vekalet ücretiden sorumlu tutulması gerekirken, bakanlık yazısı feragat gibi nitelendirilerek masrafların davacı idarenin üzerinde bırakılması isabetli görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine, 16.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ******
(DERLEME) |
|
19.HD.
E: 2005/9308 K: 2005/11621
24.11.2005
- MENFİ TESPİT DAVASI
- RESEN YETKİSİZLİK KARARI VERİLMESİ
- ÖZEL YETKİNİN KAMU DÜZENİ İLE İLGİLİ OLMAMASI
HUMK ,2004 s. IİK. m. 72
ÖZET:T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E:2005/9308
K:2005/11621
T:24.11.2005
ÖZET: Menfi tespit ve istirdat davaları yönünden özel yetki kuralı öngörülmüş ise de, bu yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olmadığından re'sen yetkisizlik kararı verilemez.
(2004 s. IİK. m. 72)
Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın yetkisizlik nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı vekili, müvekkilinin kardeşi olan davalı Hacı'dan 1998 yılında 1.500.000.000.TL borç para aldığını, anlaşma gereği borcun davacı tarlasından altı yıl süreyle bedelsiz yararlandırılarak ödendiğini, teminat olarak da imzalı iki adet boş senet verildiğini, borcun ödenmesi nedeniyle senetlerin iadesi gerekirken senetlerin toplam 40.000 USD bedelli doldurularak Hacı'nın oğlu diğer davalı Niyazi tarafından Ankara Onbeşinci İcra Müdürlüğünde icra takibine başlandığını belirterek borçlu olunmadığının tespitine, senetlerin ve takibin iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılara gönderilen duruşma davetiyesi yurtdışında bulunduklarından bahisle bila tebliğ iade olmuştur.
Mahkemece, İİK.nun 72. maddesine göre menfi tesbit davasında yetkili mahkemenin borçlunun seçimine göre icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi veya davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesi olduğu, icra takibinin Ankara Onbeşinci icra Müdürlüğünde yapıldığı, davalıların ikametgahının yurt dışı olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine, yetkili mahkemenin Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
İİK.nun 72/son maddesi hükmünde menfi tespit ve istirdat davaları yönünden özel bir yetki kuralı öngörülmüş ise de, bu yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir. Bu nedenledir ki menfi tespit davasına bakan mahkemelerce kendiliğinden (re'sen) yetkisizlik kararı verilemez. Davada, dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun olarak davalılara tebliğ edilmediği gibi, süresi içerisinde verilen bir cevap ve yetki itirazı da bulunmamaktadır.
Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden re'sen yetkisizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 24.11.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
19.HD.
E: 2002/6068 K: 2002/6590
11.10.2002
- MENFİ TESPİT DAVASI
- YETKİLİ MAHKEME
İİK 72
ÖZET:T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E:2002/6068
K:2002/6590
T:11.10.2002
Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yaZılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yonelik olarak verilen Hükmün davalı vekilinçe temyiz edilmesi üzerine temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davalı vekili, müvekkili şirketinin merkezinin İstanbul'da olduğunu, bu nedenle Antalya Mahkemesinin yetkili olmadığını belirterek yetki itirazında bulunmuştur.
İİK.nun 72 nci maddesinin son fıkrasında, menfi tesbit ve istirdat davalarının, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde ya da davalının ikametgahı mahkemesinde açılabileceği öngörülmüştür.
Bu yön gözetilmeden, süresinde ileri sürülen yetki itirazının yazılı şekilde reddedilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
3.HD.
E: 2001/2818 K: 2001/3186
9.4.2001
- BORCA VE YETKİYE İTİRAZ
- YETKİLİ MAHKEME İNCELEME ZORUNLULUĞU
İİK,HUMK
ÖZET:T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E:2001/2818
K:2001/3186
T:09.04.2001
Daya dı1ekçesinde 248.000.000 lira alacak nedeniyle yapılan takide vaki itirazın iptali, %40 tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece yetkisizlik kararı verilip dosyanın talep halinde yetkili Şavşat Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava dilekçesinde davalıya gıda maddeleri satıldığını, mal bedellerinin ödenmemesi nedeniyle yapılan takibe davalının haksız itirazının iptali ile %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şavşat ilçesinde ikamet ettiğini,borca itiraz ile birlikte icra dairesinin yetkisine de itiraz ettiğini, mahkemenin de yetkisiz olduğunu beyanla davanın yetki yönünden ve esastan reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının ikametgahının Şavşat olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı alacaklı, hem yetkiye hem de borca itiraz edilmesi karşısında genel mahkemede itirazın iptali davasını açmak yolunu seçmiştir. Bu davada da iddiasını alacağın satış sözleşmesinden doğan para alacağı olması nedeniyle HUMK.nun 10 ve BK. nün 73. maddesi gereğince davacının ikametgahının bulunduğu Ardahan İcra Dairelerinin ve Mahkemelerinin yetkili olduğu noktasına dayandırmıştır.
Davalı borçlu ise ortada bir sözleşme ve bundan doğan para alacağı olmadığını genel hükümlere göre borçlunun ikametgahı olan Şavşat İcra Daireleri ve Mahkemelerinin yetkili olduğunu, bu nedenle hem Ardahan İcra Müdürlüğünün hem de Mahkemenin yetkisiz olduğunu savunmuş, böylece İcra Dairesinin yanında mahkemenin yetkisine de itiraz etmiştir.
İtirazın iptali davası her ne kadar genel hükümler çerçevesinde yargılamaya tabi ise de davanın temelini icra takibinin oluşturduğunda ve davanın icra takibi ile ayrılmaz bir bütün teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Mahkemenin İcra Tetkik Mercii yerine geçerek icra dairesinin yetkisi konusunda bir karar verebileceğinin ve borca itirazı inceleme konusunda kendisinin yetkili olup olmadığını ancak bundan sonra karara bağlayabileceğinin kabulü, davaların en az giderle ve mümkün olan suretle sonuçlandırılması kuralına uygun düşmektedir. Aksinin kabulü halinde mahkeme icra İflas Yasasının 4. maddesinin emredici hükmüne aykırı olarak yargı çevresinde olmayan icra dairesi ile ilgili bir karar vermiş olur ki, bu yön kabul edilemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.3.2001 tarih, 2001/19-267 Esas 2001/311 Karar sayılı kararı gereğince mahkemece yapılacak iş; Tetkik Mercii yerine geçerek öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik borçlu itirazını incelemek, kabulü halinde kaza çevresinin yetkisizliği saptanmış olacağından esas hakkındaki itirazlara girişilmeksizin icra dairesinin yetkisiz olduğuna karar vermek, yetki itirazının kabul edilmemesi halinde ise esasa girişerek toplanacak delillerle uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermek olmalıdır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 9.4.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
17.HD.
E: 2005/11350 K: 2005/11617
20.12.2005
- TAPU İPTALİ VE TESCİL
- İYİNİYET - KÖK TAPU KAYDI
3402 SAYILI KADASTRO YASASININ 20/A MAD
ÖZET:Özü : 3402 SAYILI KADASTRO YASASININ 20/A MADDESİNE GÖRE KAYIT VE BELGELERİN HARİTA, PLAN VE KROKİYE DAYANMALARI VE BUNLARINDA YERLERİNE UYGULANMALARININ MÜMKÜN BULUNDUĞU HALLERDE KAYIT KAPSAMININ KAYIT VE BELGELERDE GÖSTERİLEN SINIRLARA DEĞER VERİLEREK BELİRLENMELİDİR.
DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda: Davanın reddine ilişkin (Ardahan Asliye Hukuk Mahkemesi)nden verilen 20.05.2005 gün ve 50/34 sayılı hükmün duruşma yapılması isteğiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı İ. vekili tarafından istenilmiş olmakla işin duruşmaya tabi olduğu belirlendikten sonra, temyiz isteğinin süresinde olduğu tespit edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında özetle: Gerek davacının ve gerekse davalının taşınmazlarına ve komşu diğer taşınmazlara ait tapu kayıtlarının aynı kökten geldiği, ifrazen oluşturulduğu ve haritasının bulunduğu belirtilerek, yapılacak keşif sonunda bilirkişiden alınacak raporda kök tapu kaydının ifraz sonucu revizyon gördüğü tüm parseller ve miktarlarının ayrı ayrı belirtilmesi, hangisinin miktarında eksiklik olduğunun saptanması ve özellikle her tapu malikinin yerinin ayrı renklerle gösterilmesi, davaya konu edilen davalıya ait 175 parsel sayılı taşınmaz davalıya ait değilse, davalıya ait tapu kaydının hangi taşınmaza ait olduğu veya hangi taşınmaz bölümlerini kapsadığının açık şekilde belirtilmesi, böylece davalının elindeki 175 parsel sayılı taşınmazın davacıya geçmesi halinde davalının hangi taşınmazda hak iddia edeceğinin açıkça belirtilmesi, bundan ayrı olarak davacıya tapu kaydı miktarı kadar dava dışı parsellerde yer verildiği halde buna ekli olarak dava konusu taşınmazında davacıya ait olduğunun gerekçesinde açıklanması gereğine değilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra davacının davasının ve tüm taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı İ. tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra hüküm yerinde yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Hükmüne uyulan bozma ilamında uygulamanın yetersizliğine değinilmiştir. Her iki taraf aynı kökten gelen ve fakat ifrazen oluşturulan tapu kayıtlarına dayandırmışlardır. Tapu kayıtlarının evrakı müsbiteleri arasında ifraz haritaları bulunmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20/A maddesinde kayıt ve belgelerin harita, plan ve krokiye dayanmaları ve bunlarında yerlerine uygulanmalarının mümkün bulunduğu hallerde kayıt kapsamının kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlara değer verilerek belirleneceği öngörülmüştür. İfraz haritasında kenar uzunlukları belirtildiğine göre ve de fen bilirkişilerince uygulamaları yapıldığına nazaran mahkemenin 04.11.1974 tarihli ifraz haritasının uygulanabilirliğini yitirdiği yönündeki görüşüne katılma olanağı yoktur. Tapu kayıtları hukuki değerlerini korumaktadır. Fen bilirkişilerince düzenlenen geniş kapsamlı raporlu krokilerde 175 no'lu parselin davacının dayandığı Mart 1937 tarih 125 no'lu sicilden gelen ve ifraz sonucu oluşturulan Ağustos 1982 tarih 99 sıra no'lu tapu kaydı ve haritası kapsamında kaldığı belirlenmiştir. Davacı adına tapu miktarından fazla bir yerin tespiti yoluna gidilmiş olması, tapu kaydı kapsamında kalan yerdeki mülkiyet hakkının dinlenilmesine engel değildir. Bu nedenle davacının davada iyi niyetli olmadığı yönündeki görüşüne de isabet yoktur. Yine fen bilirkişisi raporlarından davalıya ait tapu kapsamının 174 no'lu parsel içerisinde kaldığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece 175 no'lu parselin davacının payı ile sınırlı olmak üzere davasının kabulüne karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek dosya içeriğine aykırı düşüncelerle yazılı olduğu üzere davanın reddi yoluna gidilmiş olması doğru değildir.
Davacı İ.'in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine 20.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ******
(DERLEME) |
|
18.HD.
E: 2001/2644 K: 2001/4360
1.5.2001
- ARSA PAYININ İPTALİ
- (KAT MÜLKİYETİ KURULDUĞU SIRADA BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN FİİLEN BULUNMAMASI)
- ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ
634 s. KMK . m. 5, 47, 51, m. ek m. 3,2644 s. Tapu K. m. 26
ÖZET:T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi
E:2001/2644
K:2001/4360
T:01.05.2001
ARSA PAYININ İPTALİ (KAT MÜLKİYETİ KURULDUĞU SIRADA BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN FİİLEN BULUNMAMASI)
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ
Bir arsa üzerinde birden çok yapının varlığı halinde, yapımı tamamlanmış olan ve en az sekiz bağımsız bölümü kapsayan yapılarda kat mülkiyetine geçilebilir. Ancak aynı taşınmaz üzerinde olup 1968 yılında arsa payı verilerek 31 nolu bağımsız bölüm olarak tapuya tescil edilen "kargirev"in kat mülkiyetinin kurulduğu tarihten önce yıkıldığı, sonradan
- " yapılmadığı ve halende mevcut olmadığı saptandığına göre, bu yapıda şahsi irtifak hakkının kat mülkiyetine çevrilmesi işleminin geçerliliğini yitirdiği sonucuna varılarak buna özgülenmiş olan arsa payının açıkta kaldığı kabul edilip, bu payın diğer bağımsız bölümlere arsa payı oranında verilmesi suretiyle arsa paylan yeniden düzenlenerek, her bir bağımsız bölüme eklenen arsa payına isabet eden bedelin kat maliklerinden alınıp payı iptal edilen malike ödenmesine karar verilmelidir.
(634 s. KMK. m. 5, 47, 51, m. ek m. 3)
(2644 s. Tapu K. m. 26)
Dava bilekçesinde 31 nolü bağimsıZ bölüme ait arsa payının iptali ile diğer bağımsız bölümlere dağıtılması, karşılık davada ortaklığın giderilmesi istenilmiştir.-Mahkemece davanın ve karşılık davanın reddine dair verilen hükmün temyiz incelemesi dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Davacılar (ve karşı davalılar) Mahmut Feyyaz ve arkadaşları vekili dava dilekçesinde, üzerinde kat mülkiyeti kurulmuş olan 12 parsel sayılı taşınmazda "Ç... Palas Apartmanı" adı altında 30 bağımsız bölümden oluşan anayapı bulunmasına karşın, kat mülkiyeti kurulurken mimari projede ve vaziyet planında yer almayan ve fiilen de mevcut olmayan dava konusu "kargir ev'te 956/2674 oranında arsa payı verilmek suretiyle 31 No.lu bağımsız bölüm olarak tapuya yolsuz tescil edildiğini ileri sürerek, bu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile arsa payının öteki bağımsız bölümlere arsa payları oranında özgülenip tesciline karar verilmesini istemiştir..
Davalılar (ve karşı davacı) vekilleri ise, Kat Mülkiyeti Yasasının yürürlüğe girmesinden önce 12 No. lu parsel üzerindeki "kargir ev"e 956/2674 oranında arsa payı ayrılarak Medeni Kanunun 753. maddesi hükmünce davalılardan Kasime Melek lehine şahsi irtifak hakkı tesis edildiğini, Kat Mülkiyeti Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra da bu Yasanın 51. maddesi uyarınca 31 No.lu bağımsız bölüm olarak kat mülkiyetine çevrildiğini, ancak bu "kargir evin harap olup yıkılması nedeniyle Kat Mülkiyeti Yasasının 47. maddesi gereğince anataşınmaz üzerindeki kat mülkiyeti sona erdiğinden ortak mülkiyet hükümlerine göre taşınmazın paydaşları arasında aynen taksimini, olmazsa satışı yoluyla ortaklığın giderilmesini istemişlerdir.
Dava, anataşınmazda kat mülkiyeti kurulduğu sırada mevcut olmadığı ileri sürülen 31 No.lu bağımsız bölüm için ayrılan arsa payının iptali ile öteki bağımsız bölümlere arsa payları oranında özgülenip tescil edilmesi; karşı dava ise, bu 31 No.lu bağımsız bölümün harap olması ve yasada öngörülen süreler içinde yeniden yapılmamış bulunması nedeniyle anataşınmazdaki kat mülkiyetinin kendiliğinden sona erip ortak mülkiyete dönüştüğü savıyla taşınmazın aynen taksimi, olmazsa satılması yoluyla paydaşlar arasında ortaklığın giderilmesi; istemlerine ilişkindir.
Dosyadaki belge ve bilgilere göre, Kat Mülkiyeti Yasasının yürürlüğünden önce 12 parsel sayılı taşınmaz üzerine 30 bağımsız bölümlü yapı yapılması ve mevcut villada (dava konusu yer) 956/2674 pay karşılığı Kasime Melek lehine MK.nun 753. maddesi uyarınca şahsi irtifak hakkı tesisi ile gerektiğinde bu hakkın başkalarına devir ve ferağı ve tapuya tescili konusunda taşınmazın o günkü paydaşları ile yüklenici arasında 15.8.1964 ve 28.1.1965 tarihli "inşaat ve irtifak hakkı vaadi" sözleşmeleri yapıldığı, her iki sözleşmenin taşınmazın tapu kaydına şerh edildiği, 2.11.1965 tarihinde de üzerinde şahsi irtifak hakkı tesis edilmiş olan bu yapının yıkıldığı belirtilmiş olmasına karşın tapuda cinsinin "kargir ev" olarak düzeltildiği, Kat Mülkiyeti Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra ise, 23.1.1968 tarihinde anataşınmazdaki (bodrum zemin 4 normal katlı) yapıda yer alan 30 bağımsız bölümün kat mülkiyeti kütüğü sayfalarına nitelikleri ile aktarılmak ve son sayfaya da "bahçede kargir ev" niteliği ile 31. No. lu bağımsız bölüm olarak tescil edilmek suretiyle kat mülkiyetinin kurulduğu, dava konusu edilen bu bağımsız bölümün 20.7.1999 tarihinde davalı-karşı davacı Şükrü'ye satılıp tapuda onun adına tescil edildiği konularında çekişme yoktur.
Anataşınmazda kat mülkiyetinin kurulduğu tarihte dava konusu "kargir ev"in fiilen mevcut olup olmadığının ve -bu tarihten sonra da olsa- yasada öngörülen süreler içinde yeniden yapılıp yapılmadığının öncelikle saptanması, -aşağıda açıklanacağı üzere- taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için önem taşımaktadır.
Getirtilen tapu kaydında, üzerinde kat mülkiyeti kurulmuş olan 12 parsel sayılı 2674 m2 alanlı anataşınmazda 30 bağımsız bölümden oluşan "bahçeli kargir apartman" ile 31 No.lu "Bahçede kargir ev" kayıtlı olmasına karşın, bilirkişi raporlarında da saptandığı gibi, şahsi irtifak hakkı tesisi ve kat mülkiyeti kurulmasına esas alınan 18.12.1964 onay tarihli proje ile vaziyet planı ve yapı kullanma belgelerinde anataşınmazda 10 dükkan ve 20 daire olmak üzere 30 bağımsız bölümden oluşan (bodrum zemin 4 normal katlı) anayapının yer aldığı, dava konusu edilen ve 31 bağımsız bölüm No.su ile tapuya tescil olunan "bahçede kargir ev"in gösterilmediği, yine 23.9.1965 muayene tarihli olup İstanbul Belediye İmar Müdürlüğü'nce verilen 10.7.1965 günlü "yapı muayene raporu"nda da 30 bağımsız bölümlü (bodrum zemin 4 normal katlı) yapının tamamlandığı, parsel içindeki ikinci binanın (bahçedeki kargir evin) yıkılmış olduğu belirtilmiştir. Bu duruma göre, anatışınmazda kat mülkiyetinin kurulduğu 23.1.1968 tarihinde, 956/2674 arsa payı verilerek tapuya 31 No.lu bağımsız bölüm olarak tescil edilen "kargir ev"in mevcut olmadığı, kat mülkiyetinin kurulmasından önce yıkılmış olduğu ve bir daha da yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Gerek Kat Mülkiyeti Yasasının yürürlüğünden önce tesis edilen şahsi irtifak haklarının kat mülkiyetine çevrilmesini ayrıcalıklı biçimde düzenleyen 634 sayılı Yasanın 51. maddesi hükmünce, gerekse anılan Yasanın öngördüğü normal yollarla olsun; bir taşınmazda kat mülkiyeti kurulabilmesi için üzerindeki yapı ya da yapıların tamamlanmış olması ve bağımsız bölümlerinin başlıbaşına kullanılmaya elverişli durumda bulunması gerekir. Bu temel unsur fiilen gerçekleşmiş olmadıkça anataşınmazda kat .mülkiyeti kurulamaz.
Bir arsa üzerinde birden çok yapının varlığı halinde, yapımı tamamlanmış olan ve en az sekiz bağımsız bölümü kapsayan yapılarda kat mülkiyetine geçilebileceğini öngören Kat Mülkiyeti Yasasının Ek '3. maddesi hükmü de gözetildiğinde, 12 No.lu parsel üzerindeki yapımı tamamlanmış olan 30 bağımsız bölümlü kargir yapıda kat mülkiyetine geçilmiş olmasında yasaya aykırılık yoktur. Ancak, aynı taşınmaz üzerindeki "kargir ev"in, kat mülkiyetinin kurulduğu tarihten önce yıkılmış olduğu, sonrasında da yapılmadığı ve halen de mevcut olmadığı saptandığına göre, bu yapıda şahsi irtifak hakkının kat mülkiyetine çevrilmesi işleminin geçerliliğini yitirdiği sonucuna varılmalıdır. Nitekim, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün 8.12.1965 gün ve 1392 sayılı "izahname"sinde açıklandığı üzere, MK.nun 753. maddesi uyarınca bir taşınmaz üzerinde şahsi irtifak hakkı tesis edilen yapı tamamlanmamış veya henüz yapılmamış ise, Tapu Yasasının 6217 sayılı Yasayla değişik 26. maddesi hükmünce tapu kütüğüne şerh tarihinden itibaren beş yıl sonra şahsi irtifak hakkı vaadi hükümsüz kalır. Dava konusu edilen "kargir ev", şahsi irtifak hakkının tesis edildiği tarihten hemen sonra yıkılmış ve bir daha da yapılmamış olduğuna göre, şahsi irtifak hakkının ve giderek var olmayan bu yapıda kurulun kat mülkiyetinin geçerliliğini yitirdiği ve buna özgülenmiş olan arsa payının açıkta kaldığı kabul edilmelidir.
Bu durumda, var olmayan "kargir ev"e ayrılmış bulunan 956/2674 oranındaki arsa payının iptali ile Kat Mülkiyeti Yasasının 5. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "anataşınmazda kat mülkiyetine bağlanmamış arsa payı bırakılamaz" emredici kuralı da gözönünde tutularak iptal edilen bu payın (uzman bilirkişi aracılığıyla saptanacak değeri karşılığında) diğer bağımsız bölümlere arsa payları oranında özgülenerek arsa paylarının yeniden düzenlenmesi suretiyle tapuya tesciline, her bir bağımsız bölüme eklenen arşa payına isebet eden bedelin kat maliklerinden alınıp payı iptal edilen malike ödenmesine karar verilmesi gerekir.
Sonuç olarak:
Davalılar ve karşı davacı vekilleri Kat Mülkiyeti Yasasının 47. maddesine dayanarak, üzerinde kat mülkiyeti kurulmuş olan anataşınmazdaki 31 No. lu bağımsız bölümün harap olduğunu ve anılan maddede öngörülen süreler içinde yeniden yapılmadığını, böylece kat mülkiyetinin ortak mülkiyete dönüştüğünü öne sürerek, taşınmazdaki ortaklığın giderilmesini istemiş iseler de, yukarıda belirtildiği üzere 31 bağımsız bölüm No. lu "kargir ev"in kat mülkiyeti kurulmadan önce yıkılıp yok olduğu olgusu karşısında 47. maddenin burada uygulanmasına olanak yoktur. Çünkü, anılan madde hükmü bir bağımsız bölümün kat mülkiyeti kurulduğu tarihte var olup da sonrada harap olması durumuna özgü düzenlemeler içermektedir. O nedenle mahkemece, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkin davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine.
Davacılar Mahmut Feyyaz ve arkadaşlarınca açılan davada, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm kurulması gerekirken, varit olmayan gerekçelerle ve taraflar arasındaki uyuşmazlığa çözüm getirmeyen bir biçimde -karşı dava ile birlikte- bu davanın da reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, davacılar ve karşı davalılar vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. madesi gereğince (BOZULMASINA), Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı yararına takdir edilen 97.500.000 TL. vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 1.5.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
7.HD.
E: 2005/3853 K: 2005/3887
8.12.2005
- ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
- GERİYE YÜRÜMEZLİK KURALI
- MÜLKİYET- ZAMANAŞIMI
YHGK 2005/5-288-352 E.K. sayılı 25.5.2005 gün, Kamulaştırma Yasası 38. MD
ÖZET:Özü : ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARINDAN ÖNCE 2942 SAYILI YASANIN 38. MADDESİ HÜKMÜNDE ÖNGÖRÜLEN 20 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN GEÇTİĞİ, SÖZÜ EDİLEN SÜRENİN NİTELİĞİ İTİBARİYLE İSTEK OLMASA BİLE MAHKEMECE RESEN GÖZÖNÜNE ALINACAĞI DİKKATE ALINDIĞINDA DAVALININ TAŞINMAZ ÜZERİNDEKİ MÜLKİYET HAKKININ SONA ERDİĞİ VE TAŞINMAZIN MÜLKİYETİNİN ARTIK TESİSİ YAPAN (SAĞLIK OCAĞI VE LOJMANINI) İDARENİN MÜLKİYETİNE GEÇTİĞİNİN KABULÜ GEREKİR.
DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davacı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
KARAR : Kadastro sırasında 156 adaa 49 parsel sayılı 2553.44 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak ölü Y. ile H. ve M. adına paylı olarak tesbit edilmiştir. Tutanağın beyanlar hanesinde ise taşınmaz üzerinde muhdesat niteliğindeki Sağlık Ocağı ve Lojman binalarının Sağlık Bakanlığına ait olduğu belirtilmiştir. Askı ilan süresi içerisinde davacı hazine idari yoldan oluşan tapu kaydına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, dava konusu taşınmazın tesbit gibi davalılar adına tesciline karar verimiş, hüküm davacı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece dava ve temyize konu 156 ada 49 parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbitine dayanak yapılan davalı tarafın tutunduğu önceki günlü tapu kaaydının kapsamında kaldığı gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de, yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Davacı hazine idari yoldan oluşan 27.12.1971 tarih 2 sayılı tapu kaydına, davalı taraf 11.5.1937 tarih 2 sayılı sicilden gelen, 23.9.1993 tarih 1 sayılı tapu kaydına dayanmıştır.
Davacı hazinenin tutunduğu tapu kaydı ile kadastro tesbitine dayanak yapılan davalı tarafın tutunduğu tapu kayıtlarının dava ve temyize konu 156 ada 49 parsel sayılı taşınmaza ait olduğu, mahkemece toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir.
Dava ve temyize konu taşınmaz üzerinde 1972 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından muhdesat niteliğindeki Sağlık Ocağı ve lojmanının yaptırıldığı (meydana getirildiği) anlaşılmaktadır.
Kural olarak tapu kayıtlarının iç içe girmesi, tedahül etmesi bir başka anlatımla örtüşmesi halinde önceki günlü doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen kayda değer verilmesi zorunludur. Somut olayda kadastro tesbitine dayanak yapılan davalı tarafın tutunduğu tapu kaydının önceki günlü olduğu, doğru temele dayandığı ve hukuksal değerini yitirmediği dikkate alındığında davalı tarafın tutunduğu tapu kaydına ilke olarak değer verilmesi gerekir ise de, çekişmeli taşınmaz üzerinde Sağlık Bakanlığı tarafından muhdesat niteliğinde Sağlık Ocağı ve lojmanı meydana getirilmek suretiyle dava ve temyize konu 156 ada 49 parsel sayılı taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı dosya içeriğ ile belirlenmiştir.
Konuyu düzenleyen 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi hükmü Anayasa Mahkemesinin 10.4.2003 gün, 2002/112-2003/33 E.K. sayılı kararı ile iptal edilmiş, sözü edilen iptal kararı 4.11.2003 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kural olarak, Anayasa Mahkemesince oluşturulan iptal kararlarının geriye yürümeyeceği, görülmekte olan bu davada az yukarıda sözü edilen iptal kararının uygulanacağı kuşkusuzdur. Somut olaya az yukarıda saptanan bu hukuksal olgular ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2005/5-288-352 E.K. sayılı 25.5.2005 günlü kararında da aynen benimsenen hukuk olguları ışığı altındaa bakıldığında Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce 2942 sayılı Yasanın 38. maddesi hükmünde öngörülen 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, sözü edilen sürenin niteliği itibariyle istek olmasa bile mahkemece resen gözönüne alınacağı dikkate alındığında davalının taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının sona erdiği ve taşınmazın mülkiyetinin artık tesisi yapan (Sağlık Ocağı ve Lojmanını) idarenin mülkiyetine geçtiğinin kabulü gerekir. Somut olayda mahkemece gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705/2 maddesi hükmü ve gerekse 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi hükmü uyarınca davacı idare yararına gerçekleşmiş ve tamamlanmış hukuksal bir durum söz konusu olduğu dikkate alınarak dava ve temyize konu 156 ada 49 parsel sayılı taşınmazın gerçek hak sahibi durumuna gelen davacı idare adına tesciline karar verilmesi gerekirken, bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 8.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi. ******
(DERLEME) |
|
1.HD.
E: 2005/4672 K: 2005/5674
5.5.2005
- ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİNİN FESHİ VE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
- BAKIM ALACAKLISININ YASAL İPOTEK HAKKI
4721/m.893-894-1023, 818/m. 511-513-516-517
ÖZET:
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİNİN FESHİ VE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Taşınmazın Mülkiyetinin Devredilmiş ve Yasal İpotek Hakının Kullanılmamış Olması - Davalının Ediniminin Muvazaalı Olup Olmadığı TMK. Md. 1023'den Yararlanıp Yararlanamayacağının Saptanması Gereği )
Tapu İPTALİ VE TESCİL (Ölünceye kadar bakma Akdinin Feshinin de İstenmesi - Taşınmazın Mülkiyetinin Devredilmiş ve Yasal İpotek Hakının Kullanılmamış Olması/Davalının Ediniminin Muvazaalı Olup Olmadığı TMK. Md. 1023'den Yararlanıp Yararlanamayacağının Saptanması Gereği )
BAKIM ALACAKLISININ YASAL İPOTEK HAKKI ( Üç Aylık Hak Düşürücü Süre İçerisinde Tapuya Tescil Ettirmediği Takdirde Muvazaalı Temlikler Dışında Üçüncü Kişilere Karşı Kullanmasında Yasal Olanak Bulunmadığı )
İPOTEK HAKKI ( Ölünceye kadar bakma akdi/Bakım Alacaklısı Yararına Devrettiği Taşınmaz Üzerinde Tanındığı - Üç Aylık Hak Düşürücü Süre İçerisinde Tapuya Tescil Ettirmediği Takdirde Muvazaalı Temlikler Dışında Üçüncü Kişilere Karşı Kullanmasında Yasal Olanak Bulunmadığı )
KANUNİ İPOTEK HAKKI (Ölünceye kadar bakma Akdi - Bakım Alacaklısı Taşınmazın Mülkiyetini Devrettiğinden Akdin Yanları Arasındaki Bu Dengesizliği Gidermek Amacıyla Bakım Alacaklısı Yararına Tanındığı/Hak Düşürücü Süre İçinde Kullanılmaması )
BAKIM BORÇLUSUNA TEMLİK EDİLEN TAŞINMAZIN DEVRİ ( Bakım İlişkisinin Sürdürülmesi Olanağının Kalmaması/Tapu İptali ve Tescil Talebi - Devir Alanın İyiniyetli Olduğunun Belirlenmesi Halinde Bakım Borçlusundan Taşınmaz Bedelinin Tahsili İçin Hüküm Kurulması Gerektiği )
İYİNİYETLE TAŞINMAZ İKTİSABI (Ölünceye kadar bakma akdinin Feshi İle tapu İptali ve Tescil İstenmesi - Davalının Ediniminin Muvazaalı Olup Olmadığı TMK. Md. 1023'den Yararlanıp Yararlanamayacağının Saptanması Gereği )
4721/m.893-894-1023
818/m. 511-513-516-517
ÖZET : Dava,ölünceye kadar akdinin feshi ile tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır.
Ayrıca, sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı vardır.
Olayda, aralarında birçok sorun bulunan, sorunları yargı kararlarına konu olan taraflar arasında bakım sözleşmesinin varlığından ve bundan böyle bakım ilişkisinin sürdürülmesi olanağının bulunduğundan söz edilemeyeceğinden bakım alacaklısı bakımından sözleşmenin feshi hakkının doğduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım borçlusuna devir ve temlik edilen taşınmazın başkasına devredilmesini önleyen bir düzenleme olmamakla birlikte, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım alacaklısı hayatı boyunca bakılıp gözetilmeyi isteme gibi daha az teminatlı bir kişisel hak karşılığında taşınmazının mülkiyetini devrettiğinden sözleşmenin yanları arasındaki bu dengesizliği gidermek amacıyla bakım alacaklısı yararına devrettiği taşınmaz üzerinde kanuni ipotek hakkı tanınmıştır.
Bakım alacaklısı bu ipotek hakkını temlik tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde herkese karşı ileri sürebilirse de, hak düşürücü süre geçtikten sonra üçüncü kişilere karşı ipotek hakkını kullanabilmesi için hakkın tapu siciline tescil ettirilmesi gerekir. Başka bir anlatımla; bakım alacaklısının, değinilen hak düşürücü süre içerisinde tapuya tescil ettirmediği takdirde yasal ipotek hakkını, muvazaalı temlikler dışında üçüncü kişilere karşı kullanmasında yasal olanak yoktur.
Buna göre, çekişmeli taşınmazın kayıt maliki davalının davaya konu taşınmazı edinmesinin muvazaalı olup olmadığının, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağının saptanması, iyiniyetli olduğunun belirlenmesi halinde taşınmazın dava tarihindeki bedelinin belirlenmesi ve Borçlar Kanununun 516/2. maddesi de gözetilmek suretiyle, bakım borçlusundan bunun tahsili için hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, kısıtlı Ayşe adına kayıtlı bulunan 4250 parseldeki 4 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetinin ölünceye kadar bakma akdi ile davalı Ayten'e temlik edildiğini, sonradan sözleşmeden cayılarak 2 milyar lira bedel karşılığı taşınmazın çıplak mülkiyetinin geri alındığını, bu sırada Ayşe'nin hacir altına alınması nedeniyle davalı Ayten tarafından açılan iptal tescil davası ile taşınmazın tam mülkiyetinin Ayten'e döndüğünü ve muvazaalı olarak diğer davalı Ali'ye satış suretiyle devredildiğini ileri sürerek ölünceye kadar bakma akdinin iptali ile tapuiptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar; davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazdaki davacının intifa hakkının ketmedildiği gerekçesiyle, intifa hakkının tapuya şerh verilmesi suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı ve davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, ölünceye kadar bakma akdinin feshi ile tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza intifa şerhi konulmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 4250 parseldeki 4 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetinin davacı Ayşe tarafından ölünceye kadar bakım koşuluyla davalı Ayten'e 9.9.1997 tarih 1045 yevmiye nolu akit ile temlik edildiği, daha sonra tarafların anlaşmazlığa düşmesi üzerine taşınmazın çıplak mülkiyetinin davalı Ayten tarafından 1.3.1999 tarih 222 yevmiye nolu akit ile davacı Ayşe'ye 2.000.000.000 TL. bedelle satış suretiyle iade edildiği, bu satış tarihinde davacı Ayşe'nin ehliyetsiz olduğunun anlaşıldığı ve kendisine vasi atandığı, vasi tarafından da davalı Ayten aleyhine 2.000,000.000 TL'lik satış bedelinin sebepsiz zenginleşme nedeniyle tahsili için İzmir Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesinde 2000/194 esas sayılı davanın açıldığı, buna karşılık davalı Ayten'in de İzmir Onbirinci Asliye Hukuk Mahkemesinde 2000/376 esas sayılı dosyasıyla davacı Ayşe'nin ehliyetsizliği sebebiyle tapu iptal ve tescil davası açtığı, yapılan yargılamalar sonucu her iki davanın da kabulüne karar verildiği, anılan kararların derecattan geçerek kesinleştiği, iptal, tescil davasında intifaın ayrık tutulmadığı, taşınmazın tam mülkiyetinin davalı Ayten'e döndürüldüğü, davacı Ayşe vasisi tarafından sebepsiz zenginleşme davası ile hükmedilen bedelin icra yoluyla tahsiline tevessü edildiği, bu arada davalı Ayten'in iptal tescil davasının hükmüne dayanarak dava konusu taşınmazın tam mülkiyetini 29.5.2002 tarih 1089 yevmiye nolu akit ile üzerine geçirdiği ve aynı tarih 1090 yevmiye nolu akit ile diğer davalı Ali'ye satış suretiyle devrettiği görülmektedir.
Eldeki davada, kısıtlı Ayşe vasisi 7.5.2004 tarihli ıslah dilekçesiyle, fiilen ortadan kalkan ölünceye kadar bakım sözleşmesinin iptali ve davalı Ayten tarafından diğer davalı Ali'ye yapılan satış işleminin muvazaalı olması sebebiyle taşınmazın tamamının tapusunun iptali ile kısıtlı Ayşe adına tescili isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme BK'nın 511. maddesinde, "kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit" olarak tarif edilmiştir.
Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakım gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları BK'nın 517. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili ( makable şamil ) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.
Somut olaya açıklanan ilkeler gözetilerek bakıldığında, aralarında birçok sorun bulunan, sorunları yargı kararlarına konu olan taraflar arasında yukarıda açıklandığı anlamda bir bakım sözleşmesinin varlığından ve bundan böyle bakım ilişkisinin sürdürülmesi olanağının bulunduğundan söz edilemez. Öyle ise bakım alacaklısı bakımından sözleşmenin feshi hakkının doğduğu kabul edilmelidir.
Fesih sonuçlarının taraflar bakımından değerlendirilmesine gelince; bakım akti ile davalı bakım borçlusuna devredilen çekişmeli 4 nolu bağımsız bölümün 29.5.2002 tarihli akitle, satış yoluyla davalı Ali'ye temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım borçlusuna devir ve temlik edilen taşınmazın başkasına devredilmesini önleyen bir yasa hükmü yoktur. Esasen bu husus mülkiyet hakkının doğal bir sonucudur.
Ne var ki ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım alacaklısı hayatı boyunca bakılıp gözetilmeyi isteme gibi daha az teminatlı bir kişisel hak karşılığında taşınmazının mülkiyetini devretmektedir. İşte yasa koyucu sözleşmenin yanları arasındaki bu dengesizliği gidermek amacıyla bakım alacaklısı yararına devrettiği taşınmaz üzerinde Medeni Kanunun 807 ve 808. ( Yeni Türk Medeni Kanunu 893-894. ) maddeleri yanında Borçlar Kanununun 513. maddesi ile de yasal bir ipotek hakkı bahşetmiştir.
Ancak, bakım alacaklısı yasalarla kendisine tanınan bu ipotek hakkını temlik tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde herkese karşı ileri sürebilirse de, söz konusu hak düşürücü süre geçtikten sonra üçüncü kişilere karşı ipotek hakkını kullanabilmesi tapu siciline tescil ettirmesine bağlıdır. Başka bir anlatımla; bakım alacaklısının, değinilen hak düşürücü süre içerisinde tapuya tescil ettirmediği takdirde yasal ipotek hakkını, muvazaalı temlikler dışında üçüncü kişilere karşı kullanmasında yasal olanak yoktur.
SONUÇ : Hal böyle olunca, öncelikle çekişmeli taşınmazın kayıt maliki davalının davaya konu taşınmazı edinmesinin muvazaalı olup olmadığının, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağının saptanması, iyiniyetli olduğunun belirlenmesi halinde taşınmazın dava tarihindeki bedelinin belirlenmesi ve Borçlar Kanununun 516/2. maddesi de gözetilmek suretiyle, bakım borçlusundan bunun tahsili için hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir, davacının temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 5.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
1.HD.
E: 2005/11299 K: 2005/11173
17.10.2005
- YETKİLİ MAHKEME
- TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER MAHKEMESİ
- TAŞINMAZIN KAYITLI OLDUĞU YER
- FİİLEN İÇİNDE BULUNDUĞU MÜLKİ SINIRLAR
HUMK MD 13
ÖZET:Özü : DAVA, ÇAPLI TAŞINMAZA EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL TALEBİNE İLİŞKİNDİR. TAŞINMAZIN AYNINA İLİŞKİN UYUŞMAZLIKLARDA YETKİLİ MAHKEME, TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER MAHKEMESİDİR. TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YERDEN MAKSAT TAŞINMAZIN TAPUDA KAYITLI OLDUĞU YER DEĞİL, FİİLEN İÇİNDE BULUNDUĞU MÜLKİ SINIRLARDIR. MAHALLİNDE KEŞİF YAPILARAK TAŞINMAZIN HANGİ YER MÜLKİ SINIRLARI İÇİNDE KALDIĞI TESPİT EDİLMEDEN YETKİSİZLİK KARARI VERİLMESİ HATALIDIR.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, kayden maliki oldukları 8 parsel sayılı taşınmazın, davalı tarafından işgal edilmek suretiyle haksız olarak kullanıldığını ileri sürerek, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, yetki itirazında bulunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın Bakırköy ilçesi yargı çevresi içerisinde bulunduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi H.G.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 8 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu ve tapu sicilinde Bahçelievler, K. Köyü, Ayazma Mevkiinde kayıtlı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, bu sicil kaydına göre yetkili mahkemenin Bakırköy olduğu gerekçesi ile davanın yetki yönünden reddine karar verilmiştir.
H.U.M.K.'nun 13. maddesi uyarınca taşınmazın aynı ile ilgili çekişmelerin taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözüme kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur. Taşınmazın bulunduğu yerden maksat taşınmazın tapuda kayıtlı olduğu yer değil, fiilen içinde bulunduğu mülki sınırdır. Böyle bir belirlemenin ise, ancak mahallinde yapılacak uygulama ile yapılabileceği kuşkusuzdur.
Ne var ki, mahkemece bu konuda uygulamalı olarak bir araştırma yapılmış değildir. Hâl böyle olunca, mahallinde yapılacak keşifle taşınmazın hangi yer mülki sınırlan içerisinde kaldığının saptanması, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ******
(DERLEME) |
|
8.HD.
E: 2005/8457 K: 2006/6
16.1.2006
- BELİRTMELİK TUTANAKLARI
- KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
3402 SK 14
ÖZET:Mahkemece davanın kabulü ile 111 ada 12 parselin tapu kaydının iptaline ve Fen bilirkişileri Zafer Torun ve Metin Mercimek'in 14.07.2005 havale tarihli krokili raporlarında A.harfli ile gösterilen 4,684,69 ın2 ve C harfli 515,31 m2 kısımlarının davacı A. adına, aynı krokide B harfi ile gösterilen 8,095.44 m2 kısmın davacı M. adına ayrı ayrı tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır .Dava konusu 111 ada 12 parsel, 13,095,44 m2 yüz ölçümünde ve tarla niteliğiyle 20.05.1963 tarih 25 numaralı tapu ile maliki Hazine adına 18.05.1994 tarihinde tespit edilip, Pınarlar Köyü Tüzel Kişiliğinin Tufanbeyli Kadastro Mahkemesine açtığı 1994/134 Esas sayılı dosyada dava konusu parsele yönelik davacı köyün davasından feragat etmesi nedeniyle tespit gibi tescile karar verilerek, dava konusu parsel hükmen 29.04.1997 tarihinde Hazine adına tescil olunmuştur. Revizyon tapu kaydı ve Fen bilirkişilerinin tanzim etütleri rapora göre dava konusu taşınmaz 1963 yılında Toprak Tevzi Komisyonu tarafından 596 belirtme parseli olarak belirlenip daha sonra Hazine adına belirtme tapu kaydı oluşturulmuştur. Toprak Tevzi Komisyonunun dava konusu yere ait olduğu belirlenen 596 belirtme parseline ait belirtme tutanağı ve ekleri ile dayanak kayıtları getirilmemiş, belirtme nedeni üzerinde durulmamıştır. Mahkemece yapılacak iş Toprak Tevzi Komisyonunun 596 parsele ilişkin belirtme tutanağı ekleri ve dayanakları ile paftasının bulunduğu yerden getirilerek uyuşmazlığın çözümünde gözönünde bulundurulması, ayrıca komşu parsellere ait kadastro tutanak ve dayanağı tapu ve vergi kayıtları ile belirtme tutanakları getirtilerek uzman teknik bilirkişiler aracılığı ile mahallinde uygulanması, dava konusu yerin niteliği üzerinde durulması, zilyetlikle kazanmaya engel bir durum olup olmadığı hususunda rapor aldırılması, yerel bilirkişi ve tanıklardan belirtme öncesi ve sonrasına ait zilyetlik olgusunun sorulması, belirtme tarihine kadar 20 yıllık sürenin dolup dolmadığı üzerinde durulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DERLEME) |
|
8.HD.
E: 2003/3026 K: 2003/3665
21.5.2003
- ZİLYETLİKLE KAZANMA
- KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINDAN OLAN YERLERİN DURUMU
2863 SK 5 2863 SK 8 2863 SK 11
ÖZET: Sabri ve müşterekleri, müdahil davacı Mustafa ile Hazine dahili davalılar İsmail ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair (Bozcaada Asliye Hukuk Hâkimliğinden verilen 11.9.2002 gün ve 44-36 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar, uyuşmazlık konusu 537 ada 23 parsele ait Hazine üzerindeki tapu kaydının iptal edilerek muris babaları Halil'in veraset belgesindeki paylar oranında tüm mirasçılar adına tapuya tescil edilmesini istemişlerdir. Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre aşağıda belirtilen hususlar dışında davalı Hafine vekilinin diğer temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.
Dosya arasında bulunan tutanağa göre; uyuşmazlık konusu 537 ada 23 Parsel sayılı taşınmaz 03.03.1993 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiş, tapu kaydı bu şekilde oluşmuştur. Nizalı taşınmaza ait tapu kaydında korunması gerekli kültür ve tabiat varlığıdır" şerhinin yer aldığı görülmüştür. Tapu kaydındaki bu açıklamaya göre; nizalı taşınmazın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümleri uyarınca incelenip araştırılması gerekir. Bu yerin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 6. maddesinde sayılan ve tarif edilen "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından" olup olmadığı, 7. maddeye göre tesbitlerinin yapılıp yapılmadığı ve "Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu" kararı ile tescil edilip edilmediği araştırılmalıdır. Aynı Yasanın 8. maddesine göre, "Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu" tarafından tespit edilen koruma alanı içerisinde bulunup bulunmadığı hususları Kültür Bakanlığı'ndan sorulup krokileri ilgili kurumlardan getirtilerek yerinde uygulanmak suretiyle nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından olup olmadığı tespit edilmelidir
Nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından olduğunun anlaşılması halinde bu tür yerlerin 2863 sayılı Kanunun 5. maddesi hükmüne göre Devlet malı niteliğinde bulunduğu ve 11. madde hükmüne göre de, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarının zilyetlik yolu ile iktisap edilemeyeceklerinin salt sit alanlarının ise anılan 11. madde kapsamına girmeyeceği, en çok sit alanı içerisindeki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması gerekli yerlerden olduğunun düşünülerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile hüküm verilmesi isabetsiz ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 21.5.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(YKD. EYLÜL 2003) |
|
14.HD.
E: 2004/2957 K: 2004/3877
20.1.2004
- MERA
- MERA İÇİN DAVA AÇABİLECEKLER
- KADİM MERA TESPİT USULÜ
MERAK K 3 MERA K 4
ÖZET:Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m. 3-4)
31.5.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile "...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı..."öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye şuurları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meralar üzerinde, aidiyet iddiasıyla, elatmanın önlenmesi, tapu iptali mera olarak sınırlandırma veya tespitin iptali ve mera olarak sınırlandırma davaları açılabilir.
Davayı, yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da Hazine açabilir. Davayı açan köy muhtarının veya Belediye Başkanının davayı kabule, vazgeçmeye ya da sulha yetkisi yoktur.
Mera yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmada ileri sürdükleri verileri tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun yeterince araştırılması gerektiğinde, köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığı aracılığıyla araştırılması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan yansız anlatımda bulunabilecek yöreyi iyi bilen ve çevre köy yada kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir. (Bu kural, dava konusu yerin mera yaylak ya da kışlak olarak kullanılmasında, dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların yararlarının bulunmaması ve bu nedenle de yansız anlatımda bulunacakları düşüncesinden kaynaklanmaktadır.)
Mahkemece yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun , çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak, uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında,
Davacı, dava konusu taşınmazın kadimden beri mera olarak kullanıldığını belirterek, davalıların müdahalesinin önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere davacı yararlanma hakkının bulunduğu meraya elatmanm önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Köy muhtarının ya da Yargıtay'ın yerleşmiş İçtihatlarına göre köy derneğinin seçeceği bir temsilcinin dava açmaması halinde köy halkının mera olduğunu ileri sürdüğü yerden yararlanma hakkı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda, köy halkından bir yada birkaç kişi dava açtığında, meradan yararlanma hakkını istediklerinden, korunmaya değer yararlarının varlığının kabulü gerekir.
Belirtilen nedenle mahkemece; işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak araştırma ve inceleme sonucu bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının yazılı nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri verilmesine, 11.5.2004 tarihinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
(DERLEME) |
|
|
|
|
KEYWORDS: içtihatlar, Yargıtay Kararları, Yargıtay Kararları Dergisi, Ceza Genel Kurulu, Hukuk Genel Kurulu, İçtihadı birleştirme kararı, Emsal Karar, temyiz, bozma, Yargılamanın Yenilenmesi, Olağanüstü itiraz, Aleyhe bozma yasağı, ceza, ağır hapis, hapis cezası, Ykd programı, ictihat makrosu,bakale.com,bakalecom,bakale
|